Francesca’nın kasabasında iyi insanlar bulunur fakat bu insanlar toplumun basma kalıp düşüncelerinden yani steroidlerinden kurtulamamış tutumlarına hapsolmuş kişilerledir. Francesca kendini onlar gibi görmemekte ama onlar gibi persona geliştirmiştir. Personasıyla enflasyon düzeyine ulaşmamış ve özdeşleşmemiştir. O ise kendi doğrularını sağlıklı kimliğini arama aşamasında bir kadın. Çocuklarının ergen olduğu onun dinlediği müzikleri beğenmeyip radyoyu değiştirdiği, beklide hayatının ben “ Ne için yaşıyorum ?” düzeyinde sıkışıp kaldığı aşamadadır. Kimliğinden emin olamadığı bir aşamada olduğunu düşünüyorum.
Francesca’nın hayatı
sıkıcı, tek düze ve tekrarlanan günlerden ibarettir ve evli iki çoğu
vardır. Karşısına hiç beklenmedik bir
anda Richard adında özgür ruhlu doğa fotoğrafçısı çıkar. Her şeyin sonunda
karşıtına doğru akması, anlamında yorumluyorum. Örneğin ben benimle çok zıt
karakterli birine aşık oldum. Bu ne demek insanın aslında bulunduğu karakterin
( Francesca’nın sıkıcı ve tekdüze hayatı)
tam tersi bilinçaltındadır (Francesca’nın aslında özgür ruhlu bir kadın
olması gibi). Birazda Richard’a değinmek istiyorum. Richard da filmde
anlatıldığı kadarıyla ilk evliliği sorunlu geçmiş ve kendini bir yere bağlana
güçlüğü çeken biridir. Sonunda ise aradığı aşkı bir köprünün yerini sorarken
yakalamış gezgin. Hayallerde dahi aşkının gerçek olduğunu düşündüğünde bile
mutlu olan bunla yetine bilmeyi bilen gerçek bir âşık. Francesca’da onun gibi
hayallerini anılarını kâğıda dökerek mutlu olan bir kadın. Zaten biz gerçek
aşka kavuşulamaz olan deriz. Hikâyelerimiz hep bunun üzerine kurulu değil
midir? Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun…
Yanlış zamanda gelen aşk
ve çocukların en can alıcı empati duyulası an bu andır. Bir yanı insanın hayır,
aşkını seçmeliydin derken bir yandan çocuklarının psikolojik hasarını göz önüne
almak onlara sırtını dönmek acımasızca geliyor. Ama olgunluk ya işte bu
olgunluğa erişemeyen insanlar aslında çocuklarını seçemiyor beklide. Ah! Bir de
aşk var, o ki gerçek aşk o samimiyet, sadakat ve tensel çekim onu bir kenara
koyup kalbinde sürdürmek her kadının ve erkeğin yapabileceği bir şey değil. Empati
kavramını derinliklerinize kadar sorgulatan bir film Şems-i Tebrizi ne demiş ‘Birini ne kadar çok aşağılar dışlarsan,
onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar. Kâinatın matematiği budur.’ Ne
güzel demiş bir de şunu eklemek lazım bir duruma düşüp anlamak farklı iken
empati kurup o durumu yaşamaya anlamaya çalışmak farklı bu yüzden Frenceca’ya
kızmıyorum. Kızmamda gerekir neticede
insanı insan olduğu için sevmek bir erdem.
Yorumlar
Yorum Gönder